13 Şubat 2012 Pazartesi

Seyahat etmek için yaşamak mı, yoksa yaşamak için seyahat etmek mi ?

Haftasonu bir film seyrettim, adı "The Way".

Benim çocukluk dönemlerinde birtakım filmlerini seyrettiğim bir adam vardı, Emilio Estevez diye.
Onun yazdığı ve prodüksiyonunu yaptığı bir film, aynı zamanda filmin yan kararkterlerinden birini - ki aslında hikaye onun üzerine kurulu - kendisi oynuyor.

Hikaye Amerika' da başlıyor.

Yine pek çok filmden kendisini tanıdığımız Martin Sheen, karısı ölmüş bir göz doktoru. Karısının ölümünün ardından üniversitede doktora yapan oğlu - Emilio Estevez - doktorasını bırakıp dünyayı dolaşmaya karar veriyor, ve babasının karşı çıkmalarına rağmen bunu yapmak için herşeyini bırakıp yolculuğa çıkıyor. Gittiği yerlerden de arasıra da olsa babasının muayenehanesini arayıp asistanına notlar bırakıyor.

Bir gün baba golf oynarken cep telefonu çalıyor ve telefonun öbür ucundaki yarım yamalak ingilizce konuşan kişi oğlunun Fransa' nın güneyindeki Camino kasabasından Ispanya' nın kuzeybatısındaki Santiago de Compostela' ya çıktığı yolculuk sırasında yakalandığı bir fırtınada hayatını kaybettiğini söylüyor.
Ve hikaye burada başlıyor....

Baba oğlunun cenazasini almak için Güney Fransa' ya gidiyor, ve daha sonra oğlunun başladığı yolculuğu oğlu için bitirmeye karar veriyor, ve yolda farklı farklı insanlarla tanışıyor, birlikte bir sürü macera yaşıyorlar.

Sonunda baba oğlunun başlayıp da bitiremediği yolculuğu, oğlu için bitiriyor, ve sonrasında da kendi için seyahat etmeye devam ediyor.

Aslında birçoğumuzun yapmak isteyip, ve hatta senede 1, bilemedin 2 hafta tatil yapabilmek için deliler gibi çalıştığı ve işini kaybetmemek uğruna canını dişine taktığı bu dünyada, galiba ruhumuzu beslemeyi çoğu zaman unutuyoruz. Çünkü ruhumuz giydiğimiz pahalı elbiseler, bindiğimiz lüks arabalar ya da içtiğimiz pahalı şaraplarla beslenmiyor. Onun beslendiği tek şey var, o da özgürlük, ve özgürlükten gelen mutluluk, doyum, iç huzur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder