11 Şubat 2010 Perşembe

Eski Mısırlılar' a Göre Hayatın Sırrı...

Eski Mısır' daki inanışa göre, kişi öldüğünde ruhu bedenden ayrılır, beden fiziksel dünyada kalır, ruhu ise anka kuşu olarak bedenden ve fiziksel dünyadan ayrılır, yukarı çıkar, ve yukarda cennetin kapısında ruha önemli iki soru sorulurmuş :

1. Hayatında mutluluğu buldun mu ?
2. Hayatında başkalarına mutluluk verdin mi ?

Ruhun cevabına göre, cennete girmesine izin verilirmiş...

Bence hepimizin cevabını vermesi gereken çok önemli iki soru...

Birinci sorunun cevabını bile vermek çoğumuz için son derece zorken, ve belki de gönül rahatlığıyla ve tam olarak tatmin olmuş bir şekilde içimiz müthiş bir coşku ile bu soruya "Eveeeeeettttt !" diyemezken, herhalde kendimizin bulduğundan emin olamadığımız mutluluğu başkalarına verdiğimizi iddia edemeyiz.

Belki birinci soruya birçoğumuz "Tabii buldum canım, ben gayet mutluyum, şu da olsaydı daha da mutlu olurdum gerçi ama..." şeklinde cevap verecektir, ki bu cevabı da muhtemelen 15-20 saniye düşündükten ve kendi içinde önce iç sesini duymaya çalışıp ondan beklediği "Evet, mutluyum!" cevabını bir türlü duyamayınca, devreye yüksek bilinçteki (!) egosunu sokarak "tabii mutlusun, daha ne olmasını istiyorsun ki, evin var, araban var, karın ve çocukların var, süper bir işin var, tamam belki işe her gün koşarak gitmiyorsun, yani sevdiğin işi yaptığını iddia etmiyorum ben de, ve evet belki yıllardır yapmak istediğin gibi senede 2 haftadan fazla tatil yapamadın, tamam kabul, belki en çok keyif aldığın ve çocukluktan beri en büyük hayalin kitap yazmak, ama kitap yazarak bu evin borcu mu ödenir, yoksa çocukların okul masrafları mı ? Deli olma, tabii ki mutlusun, bunlara sahipken mutlu olmayacan da ne zaman mutlu olucan ? Kitabı da emekli olduktan sonra yazarsın, hem emekli olunca bırak iki hafta tatil yapmayı, 365 gün tatil olacak ..." şeklindeki bir diyalogla kendimizi ikna etmiş gibi yaparak "Evet, mutluyum, yani, evet evet, tabi mutluyum, niye olmayayım ki..." cevabını verecek, ama bu sırada bu sözleri söylerken de kelimeler ağzımızdan sanki çıkmak istemiyorcasına zorluk çıkarıyorlarmış gibi hissederiz.
Ama ilk söylediğimiz cümlenin içinde geçen "şu da olsaydı daha da mutlu olurdum gerçi ama..." ilavesi, zaten aslında durumu gayet net bir şekilde ortaya koymakta, ve karşımızdakine şu mesajı vermektedir :
"Ben şimdi sana bir açıklama yapacağım, ki buna ben de inanmıyorum, ama sen inanmış gibi yaparsan çok memnun olurum, hatta mümkünse beni bu konuda biraz da pohpohlarsan daha da güzel olur, çünkü gerçekten bu konuda ikna olmaya ihtiyacım var !"...

Dolayısıyla ikinci soruya vereceğimiz cevap aslında daha da ilginç hale gelmekte, ama diğer yandan da hayatımızın ne kadar komik bir halde olduğunu gözler önüne sermektedir. Zira ikinci soruya vereceğimiz cevap çoğunlukla "Bilmem, bunu başkalarına sorman lazım, ben "Evet, verdim !" desem de, bu objektif olmaz ki !" türünden bir cevap olacaktır, ki bunun da şifresini kaldırırsak, aslında söylemek istediğimiz şeyin "Yaaa kardeşim, anlamadın mı, ben kendim mutlu değilim ki başkalarını mutlu edeyim ! Başkalarını düşünmeye fırsat mı kaldı, daha kendi mutluluğumu yakalayamamışken, bir de başkalarını mı düşüneceğim, hadi ordannnnn !" olma ihtimali oldukça yüksektir.

Evet, siz ne diyorsunuz bu konuda ?
Siz gönül rahatlığıyla iki soruya da, hem de hiç düşünmeden, herhangi bir şarta bağlamadan, olduğu gibi, şu anki halinizle "Evet !" diyebiliyor musunuz ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder