14 Şubat 2010 Pazar

Hak etmek, Ya da Gönülden Vermek...

Bize büyüklerimiz, anne babalarımız hep şunu öğretmiştir :

"Bir şey elde etmek istiyorsan, onu hak etmelisin, ne olursa olsun..."

Tabii bunun ardından şöyle bir konuşma geçebilir aslında, ama küçük bir insanın o anda bunu düşünmek gibi bir opsiyonu olmayacağı için, bu konuşma ancak o küçük insan 30' una geldiğinde gerçekleşebiliyor :)

- "Peki bu sevgi olsa bile mi ?"
- "Özellikle de sevgiyi hak etmen lazım, çünkü sevgi en değerli şey, ve en değerli şeyi elde etmek için daha da fazla uğraşman, onu tam anlamıyla hak etmen gerekir..."

Zaten bu yönlendirmeyi alan küçük çocuk, bundan sonra hayatının en büyük kabusunu yaşayacak, pek çok ilişki, daha doğrusu ilişki denemesi yaşayacak, ve hepsinin sonunda farkına varacağı da, genel olarak tüm ilişkilerin sonunda elinde kalan tek şeyin kırık ve acılı bir kalp olduğudur.

Peki ama daha önce anne babasının söylediği pek çok şeyi, ve sevginin en kralını hak etmesine yetecek kadar çok şey yapmış olmasına rağmen, kahramanımız neden her ilişkinin sonunda "Allah' ım, ne kadar bedbahtım, neydi benim günahım!" şeklinde arabeskin en acılısını yaşamakta ısrarcı davranmaktadır ki ?

Yoksa acaba anne babasının söylediklerini yanlış mı anlamıştı ? Acaba onlar "Yok evladım, sen değil, karşındaki hak edecek, senin bir şey yapmana gerek yok, sen otur, karşındaki senin önünde taklalar atsın, aynı anda 3 işi birlikte yapsın, ve bir de üstüne börek açsın, sen sadece tadına bak !" mı demek istemişlerdi de, o yanlış anlamıştı...

Ama yoooo, gayet netti davranışları. Ne zaman yaramazlık yapsa, ya da bir sakarlık, cezalandırılırdı. Örneğin en sevdiği şeydi, dışarıda yağmur yağarken dışarı çıkıp evin önündeki çimenlerde yuvarlanmak. Ama ardından eve geldiğinde hep kıyamet kopardı, çünkü üstü başı çamur içinde olurdu, ve annesi her seferinde onu saklandığı delikte bulur, akşam babası gelinceye kadar odasına kitlerdi. Baba akşam eve geldiğinde sıkı bir fırça atardı, hatta bazen bu fırçaya iki yanağa birer de tokat eşlik eder, ve o tokatların acısı o yanaklardan bir süre gitmezdi. Bunu yanlış anlamış olma ihtimali olamazdı ki...

Babasının onu kucağına aldığını, ona sarılıp onu öpüp kokladığını da pek hatırlamıyordu, hasta olduğu zamanlar dışında. Demek ki baba sevgisini hak etmenin yolu, hasta olmaktan geçiyordu. Bunu çok küçük yaşta anlamış olduğu için o zamanlar kendisini oldukça takdir ediyordu.
Ama sonraları artık bundan sıkılmaya başladı, çünkü hasta olmak hoşuna gitmiyordu.
Eeeee, ama nasıl olacaktı şimdi, başka bir yol bilmiyordu ki...

Bu hikaye sizce nasıl devam etmeli ?...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder