18 Ocak 2010 Pazartesi

Benim Babam Senin Babanı Döver !...

Hepimizin çocukluğundan itibaren yaşadığı çok sıradan bir durumdur aslında, içinde bulunduğumuz topluluk ya da parçası olduğumuz gruptaki benzerlerimizle kıyaslanmak.

Birkaç aile hep birlikte bir yere gitmiştir, ya da ailelerden birinin evinde toplanılmış, çeşit çeşit yemekler, nefis bir masa, ortam harika, cıvıl cıvıl, herkesin keyfi son derece yerinde, o sırada çocuklar ortalıkta koşuşturmaya başlar. Dikkat çekici olan ise, ortamdaki çocuklardan bir ya da en fazla iki tanesi son derece özgürce, içinden geldiği gibi, korkusuzca ve büyük bir heyecanla sağa sola doğru koşturur, araştırmacı bir merak içerisinde ortalığın altını üstüne getirmeye hazırdır, ve fırsat verilirse yapar da...
Bu çocuğu gören diğer çocuklardan bazıları, korkusuz çocuğa özenerek ve biraz da ondan cesaret alarak, onlar da biraz biraz hareketlenir, düzene başkaldırma yolunda cesur çocuğa destek verirler, ve gürültü ve patırtı katsayısı ortamda biraz daha artar.
Ne zaman ki ortamdaki gürültü ve hareket seviyesi, ortamdaki ebeveynlerden, genellikle de bu babalardan biri olur, birinin tahammül seviyesini zorlar, işte o zaman ebeveynler olaya müdahele eder, ve daha biraz öncesine kadar anı doyasıya yaşayan, ve hayatı korkusuzca, içinden geldiği gibi ve coşkuyla tadan çocuklar, büyük bir yıkıma doğru sürüklenir, çünkü o yıkıcı lafları kendi anne-babalarından duymuşlardır artık :
"Evladım, sen de Murat ve Ayşe gibi uslu uslu otursana, bak ne güzel sessizce oynuyorlar. Çıt çıkmayacak, ona göre !.."

O an itibarıyla çocuğun içindeki tüm coşku, enerji, heyecan vs.. herşeyi alıp götürdünüz, tebrikler !...

Bununla da kalmaz, okul döneminde bu sefer de not kıyaslamaları başlar :
"E dedim ben sana, hiç çalışmıyorsun ki. Bak Ece' ye, kız oturup derslerini çalışıyor, o 85 almış, sen zar zor 45' ten 5 almışsın. Otur çalış biraz, bu gidişle sınıfta kalıcan..."

Bunun biraz daha vahim versiyonu ise şöyle birşey :

"Oğlum, hiç boşuna uğraşma bu saatten sonra. Aklın nerdeydi daha önce, sınava 2 ay kala çalışmaya başladın. Hiç yorma kendini, nasılsa bir yeri kazanamazsın bu saatten sonra, bari gir bir işe de, çalış, para kazan. Seneye daha erken başlarsın sınava çalışmaya, o zaman belki..."

E siz zaten çocuğunuza "potansiyel salak" muamelesi yaptıktan, ve en yakın çevresindeki arkadaşları ile kıyaslayıp onu bulabildiğiniz en derin çukura gömdükten sonra, o çocuğun ileride büyüyüp adam olup çok başarılı olmasını, iş dünyasının prensi olmasını beklemek ne kadar akıl karıdır, bunu bir düşünmemiz gerekiyor galiba.

Çocukluğu boyunca sürekli bu kıyaslamalara maruz kalan, ve bu yüzden de hayatındaki herşeyi, başarıyı, sağlığı, mutluluğu, zenginliği yakın çevresindeki arkadaşları ve onların aileleriyle kıyaslayarak ne olduğu hakkında bir kanıya varan bir çocuğun, aynı yöntemi ilişkiler konusunda da kullanması da bundan kaynaklanıyor herhalde.

İşte tam da bu sebeple, siz ne olduğunu bile anlamadan sevgiliniz telefonu suratınıza kapatabiliyor, ve siz ne olduğunu anlamak için onu defalarca arıyor, mesajlar atıyor, kapısına gidiyorsunuz, ve sonunda öğreniyorsunuz ki, bilmem kim sevgilisine bilmem kaç liralık bir sevgililer günü hediyesi almış, balayı için bilmem nereye götürmüş eşini, ya da paraya kıymış ve bilmem nerede deniz manzaralı ev almış, ama siz ne yapmışsınız, uyduruktan bir demet gül, ya da her zaman gittiğiniz bir restaurantta sıradan bir akşam yemeği...
Sizi kim ne yapsın !...

"Kimin babası kimin babasını döver" mevzusu bu yüzden son derece önemlidir. Dolayısıyla en güçlü baba sizin babanız değilse, yani bundan emin değilseniz, içinizde bu konuda en ufak bir şüphe bile varsa, siz siz olun, böyle bir yarışa girmeyin. Sonunda kaybeden siz olursunuz, e tabi bir de babanız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder