14 Ocak 2010 Perşembe

Rüya...

Hayat çok basit bir oyunmuş mesela, ve herbirimizin bu oyundaki rolleri de farklıymış.

İşin güzel tarafı, bu oyun içerisinde herbirimizin rollerinin de değişiyor olmasıymış.

Gerek fiziksel değişimlerimiz, gerekse kişisel performanslarımız sebebiyle bu oyun içerisinde yönetmen, herkesin rollerini değiştiriyormuş.

Kimimiz zengin ve varlıklı bir karakteri oynarken, kimimiz fakir ve zorluklar içinde varolma mücadelesi veren karakterleri canlandırıyormuş.

Önceleri bebek rolündeyken, zaman içerisinde bebeği olan ebeveyn rolüne yükseliyormuşuz.

Bu rol değişimlerinin gerçekleşmesindeki iki ana kriter, istisnasız olarak her rol ve durum için geçerliymiş.

Ve bu kriterlere göre, rolünü başarıyla sahneye koyabilenler sadece bir sonraki rolü için değerlendirmeye alınıyormuş.

Bize verilen rolü oynarken, kişisel performansımızın değerlendirme kriteri ise, son derece basitmiş :

Rolünü gerçekten yaşayarak, hissederek oynamak, ve oynadığı rolden mutlu olmak...

Ve işin güzel yanı, hepimizin kendi performansımızı kendimizin değerlendiriyor olmasıymış.

Yani sizi izleyen insanların sizin performansınızla ilgili değerlendirmesi hiçbir şekilde dikkate alınmıyor, sadece ve sadece sizin kendi performansınızı değerlendirmeniz dikkate alınıyormuş.

Ve bu konuda dışarıdan hiçbir kontrol mekanizmasına da ihtiyaç duyulmuyormuş.

Dolayısıyla bazı insanlar sistemi aldatmaya başlamış, ve kendi kişisel performansından memnun olmasa bile rolünü başarıyla oynamış gibi kendini değerlendirerek, bir sonraki rolünü almış.

Ve bu oyunda roller sonsuz olduğu için de, yönetmen hiçbir şekilde hangi rollerin daha çok hangilerinin ise daha az oynandığına bakmıyor, sadece ve sadece oyun sahnesindeki oyuncuları izliyormuş.

Tam o sırada uyandım. Meğer bunların hepsi bir rüyaymış...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder