26 Ocak 2010 Salı

Sen Yalnızca Sensin !

Ne kadar zordur oysa ki, sadece ve sadece kendin olabilmek.

İçinde büyüdüğümüz çevre tarafından sürgüne gönderiliriz, kendimizden olabildiğince uzaklarda...
Ve o sürgün günlerinde bizim ne istediğimizden çok başkaları için ne yapmamız gerektiğine yoğunlaşır, kendimizi mutlu etmek yerine başkalarının mutluluğu için çrıpınır dururuz.
Sonunda ise öyle bir an gelir ki, o güne kadarki başkaları için bütün uğraşlarınızın, kendinizi feda etmelerin karşılığında elinizde sadece kırık bir kalp kalmıştır, ve kötü haber ise, o kalbin maalesef size ait olduğudur.

Duruma iyi yanından bakma yürekliliğini gösterebildiğimizde ise - yüreklilik diyorum çünkü genel olarak biz insanlar melankoliyi severiz, bizi üzen, uğruna rakı sofrası kurduracak olaylar bizim hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olur, ve bundan vazgeçmek de öyle sanıldığı kadar kolay değildir -, o güne kadar başkaları için sarfettiğimiz çabanın birazını bile kendi hayatımızı güzelleştirmek için sarfettiğimizde, hayatımızdaki değişimin ne kadar güzel ve kökten sarsıcı olabileceğini görürüz.

Kökten sarsılmalar ise aslında iyidir, temelinizin ne kadar sağlam olduğunu test etmenize imkan tanır.
Ve amaç da zaten, köklerimizi hayatın mümkün olduğunca en derinlerine kadar salabilmektir.
Bunu başardığımızda, ne kadar sert rüzgarlar çıkarsa çıksın, ne fırtınalar koparsa kopsun, biz merkezimizde durmaya devam eder, sadece fırtınanın gücüyle sağa-sola ya da öne-arkaya eğiliriz, ve biliriz ki, fırtına dindiğinde hayat bizim için kaldığı yerden devam edecektir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder