23 Ekim 2009 Cuma

332 Sefer Sayılı Madrid - Lizbon Treni ve Lizbon' a Varış...

Yer : Madrid Chamartin Tren Istasyonu
Istikamet : Lizbon Santa Apollonia Tren Istasyonu
Sebep : Gülelim eğlenelim, gezelim öğrenelim...

Akşam saatlerimiz 22' yi gösterdiğinde - trenin kalkış saati 22:25 bu arada - Madrid Chamartin trenin istasyonunda, Lizbon treninin hangi perondan kalkacağını görmek için yerimi almış beklerken, saat 22:10 oldu, ve hala ses seda yoktu...


Bir merak bekliyoruz trenin hangi perondan kalkacağını


Bu bekleme anında insanın canı kahve çekiyor tabii ki...

Hatta bir ara kendi kendime "Memo, daha önce saçma sapan uçak kaçırma maceraların var, aynısını yoksa burda da mı tekrarlıyorsun" diye konuştuğumu farkedince, hemen olaya müdahale ettim, zira aslında o geçmiş faydalı (!) tecrübeleri bana hatırlatanın kendim değil, tamamıyla EGO' m olduğunu anlamıştım.
Dolayısıyla "merak etme, burası Avrupa, 5 dakika kala da olsa, yazar birazdan, ve tren de zamanında kalkar" telkinlerim işe yaramış olacak, gerçekten de 5 dakika geçmeden trenimizin 13 numaralı perondan kalkacağı açıklandı, ve ben de diğer bütün yolcular gibi trenin yolunu tuttum.



Trene yürürken "acaba bu sefer nasıl bir trenle karşılacağım bakalım ?" sorusu kafamda belli belirsiz dolaşırken, kendimi tamamıyla evrene teslim etmeyi seçerek, "trenin nasıl olacağından sana ne, sonuçta seni Lizbon' a götürüyor mu, sen ona bak !" diye kestirip atmayı seçtim, ve çok da iyi yaptım...

Trenin 38 numaralı turist vagonunda 5B numaralı koltuğa geldiğimde, yanımdaki koltukta oturan kıza hafif bir tebessümle selamımı çaktım, yerime oturdum, kitabımı, defterimi, ipod' umu, ve fotoğraf makinamı önüme alarak, başladım ipod' umda çalan Frank Sinatra ile birlikte My Way, Moon River, Love and Marriage, Singing in the Rain ve New York, New York söylemeye, kitabımı keyifle okumaya, ve arada bir de aklıma geldikçe aklıma gelenleri defterime yazmaya.

Yolculuk epey uzundu, ve ben genel olarak trenlerde ve otobüslerde uyuyamadığım ama genelde yanımdakiler fosur fosur uyuduğu için, doğal olarak yalnız bir yolculuk oldu benim için. Ama zaten bu yolculuğun da amacı bu değil miydi...



Neyse, sabah saat 07:30 sularında, trenimiz Lizbon Santa Apollonia tren istasyonuna giriş yaptı.


Sonunda geldik, ama nereye geldik, neden geldik, biz burada napıyoruz, bir garip durumdayız...
Ama tabii ki gülüyoruz..


This is Molly, from US California,
and Molly, this is everyone from Turkey...


Ve bu da Lizbon' da güneşin doğuşu

Trenden çıkıp otelimi bulmaya gitmeden önce birşeyler yiyip kahve içmek için bir pastaneye girdim, ve pastanede de kalacağımın otelin nerede olduğunu sorduğumda acı gerçekle yüzleştim : Kandırılmıştım, zira internetten yaptırmış olduğum rezervasyonda otel gayet sahilde görünürken, anlaşıldı ki, otel sahilden yaklaşık yarım saatlik bir mesafede, şehrin epey bir içlerindeymiş.

PS - this is just for Molly, hey everyone, don' t read this part, please, I' m talking to Molly right now : Molly, I was telling that, how I get pissed off, and how you saved my life...

Anyway, aman yani, her neyse, "Şimdi taaa oraya kim gider" diyerek, tabii pastanedeki adamın da "önce şu tramvaya bin, bilmem ne durağında in, oradan karşıya geç ve bilmem ne numaralı otobüse bin, çok kolay, en fazla yarım saat" sürer şeklindeki otele ne kadar kolay (!) ulaşabileceğimle ilgili verdiği bilgilerin de gözümü korkutmasıyla, yaptırmış olduğum rezervasyon sebebiyle bu geceki konaklama paramı da yakmak uğruna, hemen pastanenin karşısındaki hostele geceliği 14 €' ya girdim !
Hayatımda ilk defa bu deneyimi yaşayacak olmak bir yandan beni korkutmakla birlikte, yolculuğun amacının bu olduğunu yeniden kendime hatırlatarak, endişelerimi hemen biraraya toparlayıp en yakın çöp kovasına boşalttım. Şimdi onları oradan kim temizler, o da beni hiiiiçççç ilgilendirmiyo..

Otele, pardon hostele eşyalarımı bıraktıktan sonra, Molly ile Lizbon Kalesi' ne gitmeye karar verdik. Bu arada benim fotoğraf makinemin pili bittiği için kale fotoğraflarının hepsi Molly' de, ondan alınca buraya koyucam.

Ama kaleye gidinceye kadar çektiğim resimlerden işte bazıları :







Bunların ne olduklarını ise, ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim, zira ben de bilmiyorum, henüz dersimi çalışamadım, dün gece elektrikler kesikti trende...

Evet efendim, Lizbon' daki ilk günüm bu şekilde başladı. Şu anda hostelde bu satırları size yazıyorum. Biraz uyuduktan sonra, akşam yemeği için dışarı çıkacağım.

See yaaaa...-bunun Portekizcesini henüz öğrenemedim, o yüzden Ingilizceye döndüm, çaktırmayın...

1 yorum:

  1. Lizbon sonrasi icin her turlu tavsiyeye acigim demissin ya abi, bence Ibiza veya Kanarya Adalari da yakisir sana. Yeter bu kadar sanat ve mimari be kardesim :)

    YanıtlaSil