15 Ekim 2009 Perşembe

Barselona 2.Gün

2.gün itibarıyla artık yarı Barselona' lı sayılabilirim.
Artık kendimi daha bir Ispanyol, ondan da öte Katalan hissediyorum :)
Ve gördüm ki, hayat Katalanlar' a güzel !..

Neyse, kıskançlığı bırakıp hayatın gerçeklerine dönecek olursak, söylenecek çok şey var aslında.
Örneğin Katalanlar' ın inanılmaz sıcak kanlı olduklarından tutun da, Ingilizce konuşmayı hiç sevmemelerine kadar en olumludan en olumsuzuna kadar pek çok şey sıralanabilir. Ama bence hepsinden önemlisi, adamlar yaşamın tadını çıkarıyor be kardeşim...Yiyorlar, içiyorlar, eğleniyorlar, acaip iyi para kazanıyorlar, ama ona rağmen memleket acaip ucuz, kızlar güzel...Adamlara pek dikkat edemedim açıkçası, ama herhalde onlar da iyidir...

Günün ilk ziyaretini, Gaudi' nin en büyük eseri olan ve 1883' te yapımını devraldığı La Sagrada Familia' ya yaptım. Tam tamına 16 yıl boyunca bu kilisenin içinde bilfiil çalışmış, ama işini bitiremeden zamanı dolmuş, ve kaçınılmaz son...Tıpkı Alan Parson' ın söylediği gibi, zorluklarla dolu bir yolda kimse seni anlamadı, bir tek sen biliyordun ne yaptığını, ve o doğruydu !...



Kutsal Aileye adanmış olan bu tapınağın güney cephesinde Isa' nın çektiği çile ve idamı - çarmıha gerilmesi - anlatılırken, kuzeydeki cephede ise güneydeki "Büyük Çile" cephesine göre daha durağan olmakla birlikte Isa' nın doğumu anlatılıyor.






La Sagrada Familia ziyaretimizi acıkan karnımızın zil çalmasıyla noktalamaya karar verip, güzel bir öğle yemeği yemek için yola çıktık. Ve yaklaşık 5 dakikalık yürüyüşün sonunda önünden geçtiğimiz bir sürü yerden sonra kararımı vermiştim...Yemeği bu muhteşem tapas bar' da yiyecektik. Mezeler o kadar lezzetli görünüyordu ki...







Uzuuuuuunnn bir öğle yemeğinin ardından David üşüdüğü için kendine giyecek bir şey almak için bizden ayrıldı, biz de Niho ile yolumuza devam ettik. Bir sonraki durak, Gaudi' nin bir başka eseri olan Casa Milla idi...




La Pedrera olarak da adlandırılan bu bina, Gaudi' nin en önemli eserlerinden biriymiş, öyle diyorlar...Ama zaten binanın girişinden itibaren bunu hissedebiliyor insan.
Hele bir de binanın içine girip de, dairelerden birini dolaştığımızda, ne denli önemli bir yerde olduğumuzu tam olarak anladık.






Ama 8 katlı bu binanın terasına çıkışımız, olayın koptuğu, ve bizim de Gaudi abiyi saygıyla andığımız anın başlangıcı oldu. Normal bir insan nasıl böyle bir şey yapabilir, ya da hangi ruh haliyle çıkar böyle şekiller, anlamak mümkün değil. Zaten anlasaydım, benim de adım Gaudi kadar ünlü olabilirdi. Dolayısıyla boşuna hayıflanmaya gerek olmadığını çabucak farkederek, yolumuza devam etmeye karar verdik.

Bu arada David hala ortalarda yoktu, ama sonunda saat 7 gibi bize katıldı, ve o saat itibarıyla saatlerimiz içki vaktini gösterdiğinden, Jaume I bölgesine giderek, sayısız eğlence mekanı alternatifi sunan bu bölgedeki en garip müzikleri çalan bir bara girdik :) İçerde kaldığımız yaklaşık 4-5 saat boyunca abuk subuk müzikler çaldı, ama ne hikmetse biz ısrarla kalmaya, ve içmeye devam ettik. Ne yalan söyleyeyim, mezeler oldukça lezzetliydi.




Ve sonunda Niho sarhoş olunca, dediler ki, hadi geri dönelim, üzgün ve de süzgün bir şekilde otelin yolunu tuttuk.

Ama fırtına öncesi sessizlikti bu, çünkü yarın Cuma, ve eğlence daha yeni başlıyor...

Adios, hasta la vista...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder