20 Ekim 2009 Salı

Madrid 1.Gün

"Barselona' dan hareket eden 373 sefer sayılı tarifeli Madrid trenimiz, Madrid Chamartin tren istasyonuna girmiş bulunmaktadır" anonsunun Ispanyolcası yapıldığı sırada saatler sabah 07:20' yi göstermekteydi.
Ben kuşetlide kenarlardaki 3' erli ranza sisteminin bir 3' lüsünün en üstünde, tavanla aramda taş çatlasa 40-50 cm varken, anonsla birlikte apar topar kalkıp içtima vermeye hazır bir pozisyona gidiğimde, birden askerliğimi çoktan yapmış olduğum, ve koğuşta olmadığımızı anlayıp üzerine bir de 50 küsur € ödeyerek içinde bulunduğum bu duruma kıs kıs ama epey uzunca güldüğümü gören karşı ranza komşum İngiliz kıza durumu izah etmekle hiç uğraşmaya bile gerek görmedim, zira benim bu durumu ona anlatabilmem, onun da sabahın köründe bu uyku sersemliği ile anlayabilmesinin imkansızlığı karşısında, sadece gülümsemeye devam edip, karşılıklı olarak "sonunda geldik, krallar şehrine..." tarzında bir geyikle durumu toparladım.

Tren istasyonuna indiğimde karşılaştığım manzara, sabahın 7,5' unda Madridliler belli ki daha yataklarında uykudaydılar. Tek tük, muhtemelen uyku problemi yaşayan ya da dün gece karısıyla/kocasıyla kavga etmiş olup sabahın köründe daha gün bile ağarmadan - bu arada gün burada 8,5' ta ağarıyor - kendini yollara vurmuş Madridliler' e buradakiler pek normal gözüyle bakmıyorlar. Hatta bu akşam yemeğinde durumu anlattığım Madridli çocuk, "8,5 mu, o saat bizim için çok erken, biz 9' dan önce genelde kalkmayız, işe gitmemiz 10' u bulur, öğle yemeği 2' den önce, akam yemeği de 10' dan önce yenmez bizde, ve bunlar önemlidir" diyerek de konunun önemine vurgu yapınca, dedim ki, o zaman ben de yarı Barselona yarı Madridli olarak yarın sabah ben de geç kalkma kararı almış bulunuyorum.

Sabah tren istasyonundan şehir merkezine gelmem, kalacağım bir hostel bulup oraya yerleşmem falan derken saat 12' yi buldu. Ve saat yarımda burada insanların buluşma noktalarından en önemlisi olan Puerta del Sol' da Madridli Antonio ile buluştuk. Antonio beni yürüyerek gezip görmem gereken her yerin önünden şöyle bir geçirdi, ve hangi müzelere girmem, hangi cafede ne yemem gerektiği ile ilgili sıkıştırılmış ve hızlandırılmış bir tur yaptıktan sonra, öğle yemeğini hafif geçirip tapas ve bira ile atlatıp, Antonio ile ayrıldık.

Ben dün geceden oldukça yorgundum, Antonio da ailesine gideceğinden, akşam yemeği için saat 9,5' da buluşmak üzere sözleştik, ben de bu arada hem biraz dinlenir, hem de biraz Madrid hakkında internette araştırma yaparım diyerekten, Puerta del Sol' deki meşhur olduğunu öğrendiğim bir cafede oturup epey zaman geçirdim. Bu arada Madrid' de deli gibi yağmur yağdı bütün gün. Ama yağmurda meydanı seyrederken kahvemi içip, kekimi yemek, güzel müzikler dinleyip kitabımı okumak o kadar keyifli geldi ki, zamanın nasıl geçtiğinin farkına vardığımda saat 4 olmuştu. Gidip hostelde biraz dinlendikten sonra, akşam 9,5' da Antonio ile buluşmaya La Latina metro çıkışına gittim.

Antonio beni harika iki tapas bara götürdü. Buradaki tapas barların Barselona' dakilerden farkı, burada bira veya şarap sipariş ettiğinde yanında ikram olarak bir tabak da tapas getiriyorlar. Dolayısıyla içtğimiz her bir bira ile farklı farklı tapaslar yeyince, doğal olarak epey bi doyduk. Hele de ikinci gittiğimiz mekanda bir mezeler yedim, fotoğraflarını yarın bloga koymuş olurum, parmaklarınızı yersiniz.

Haaaa bu arada fotoğraf demişken, evet, artık yeni bir dijital kameram da var.

Hiçbir masraftan kaçmayarak, sırf size resim gösterebilmek için gittim, paraya kıydım, en kralından, en alasından - yalaaaaannnnnnn !!! - , El Corte Ingles' de çalışanlarla, onlar tek kelime Ingilizce konuşamadıkları, ben de Ispanyolca henüz pazarlık yapma aşamasına gelemediğim için, yazarak anlaşarak bir dijital fotoğraf makinesi aldım. Siz şimdi "e o zaman fotoğraf göster, kardeşim" diyeceksiniz, ve haklısınız da, ama maalesef henüz çektiğim fotoğrafları bilgisayara aktaramadığım için, bu akşamlık da fotoğrafsız idare ediverin.

Söz yarınki şehir turuyla birlikte size harika Madrid manzaraları sunacağım.

Yarın akşam Santiago Barnebau' da Real Madrid - Milan Şampiyonlar Ligi maçı var, ve ben maça bilet bulabilme hayali ile birazdan yastığa başımı koyuyor olacağım.

Bakalım artık, yarın ola, hayrola.

Thats' s all folks, for tonight...

3 yorum:

  1. Antonio kimdir nedir. Esmeralda yok mudur bu hikayede.

    YanıtlaSil
  2. Puerta del Sol...
    Sol Meydanı... Çok sevdim orayı...


    Şu yazıntımda geçer: (Bir karpe diyem masalı)
    http://www.scribd.com/doc/17126698/Bir-karpe-diyem-masal

    YanıtlaSil
  3. yalan yazmayalım, yalan yazmayalım...
    takip diliyorsunuz... :-)
    Antonio da bir ben kalamadım kac arkadas kaldı onda.
    merkezı mınık bır ev dıyorlar.
    madrid stop...

    YanıtlaSil