16 Ekim 2009 Cuma

Barselona 3.Gün

Zaman hızla akıp gidiyor, 3.gün de bitiverdi.
Hep şuna inanmışımdır : Eğer zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yaşıyorsam, herşey yolunda demektir.
Yok eğer dakikaları sayıyorsam, ya biri bana zorla birşeyler yaptırmaya çalışıyordur, ya da gerçekten ben ne halt ettiğimin farkında bile değilim, biri beni uyandırsın lütfen !...

Güne harika bir kuru hasan - croissant - ve kahve ile başladıktan hemen sonra, kendimi Sants tren istasyonuna atıverdim, zira Madrid' e gitmek istiyorum, ve Pazartesi akşam treniyle Madrid' e gitmeye karar verdim. Aslında uçak daha ucuz, ve çok daha hızlı. Ama canım trenle gitmek istiyor, evet evet, ben manyağım, kessssinnnn...

Her neyse, istasyona gittiğimde bilet almak için gişelere yöneldim, ama bizim eski devlet dairelerinden daha da beter bir durum vardı. yaklaşık 100 kişi çalışan sadece 3 gişeden bilet almaya çalışıyor ! Ama Allahları var, adamlar sıra numarası almak için o zımbırtıdan koymuşlar, bana verdiği numara 266 idi, o sırada işlem yapılan numaraya baktığımda şansımı fazla zorlamamam gerektiğini anladım, zira o anda sıra 201 numaradaydı. Dolayısıyla bilet işini yarın sabaha bırakarak, hemen alt kattaki L3 metro hattına indim, ve La Rambla' ya gitmeye karar verdim.



Bugünkü menüde; Placa Reial, Port Vell, Basilica de Santa Maria del Mar, Museu de la Xocolata, Arc del Triomf, Parc de la Ciutadella ve Museu d'Historia de Catalunya vardı.

La Rambla' ya çıkar çıkmaz eski göz ağrım Nike mağazasına göz atmadan edemedim :)



Caddeden aşağı doğru inmeye devam ederek, önce adını bilmediğim bir kilisedeki ayini bir süre izledikten sonra, aşağı doğru yürümeye devam ederek Placa Reial' e ulaştım.





Placa Reial



Yürümeye devam ederek La Rambla ' nın sonundaki Kristof Kolomb Anıtına geldim. Anıt, Kolomb' un 1493' te Amerika' dan dönüşünde altı Karayip yerlisi ile birlikte karaya ilk ayak bastıkları yere dikilmiş.




Anıtın hemen karşısında, Barselona Limanı ve çevresini gezdiren gezi tekneleri var, Las Golondrinas - türkçede kırlangıç demekmiş ! -.




Bunları da geçip Barselona' nın en tiki mekanı olan Port Vell' e bir körüden yürüyerek geçtim. Bu arada denizdeki balıkların irilikleri ve denizin temizliği bana Istanbul' u hatırlattı, tıpkı Istanbul Boğazı, hiç farkı yok :)





Adamlar işten çıkıp gelip burada teknelerine binip denize açılıyor, kimileri de kürek çekiyor.
"Marinadaki alışveriş merkezini gezmeden Barselona' dan dönmek olmaz !" diyerek içeriye şöyle bir göz attıktan sonra, kıyıdan kıyıdan La Barcelonetta bölgesine doğru yürümeye devam ettim.
Yürüyüş yolu üzerinde adamların yaptıkları kimi insan, kiminin ise ne olduklarını anlamadığım türlü türlü heykeller çevreyi öylesine güzelleştiriyor ki...




Burada hemen kıyıdaki Museu d'Historia de Catalunya' da Katalanlar' ın denizcilikte ne kadar ileri olduklarını göstermeye çalıştıklarını hemen farkediyor insan...

Oradan tekrar karaya yani içeri doğru dönüp Ispanyol Posta Teşkilatı binasını geçtikten sonra Basilica de Santa Maria del Mar' a doğru devam ettim. Ama bazilika kapalı olduğundan içeri giremedim. Saat artık 3,5' u gösterince, karnımın SOS vermesiyle yakınlarda bulduğum harika lokal bir restorantta nefis bir öğle yemeği yedim.



Yemekten sonra ne iyi gider, tabii ki tatlı ! Bu yüzden önce biraz yediklerimi yakmak için Parc de la Ciutadella'ya yürüdüm, oradan da Zafer Arkı - Arc del Triomf' a geçtim.

Parc de la Ciutadella, önceden içinde bir kalenin yer aldığı 30 hektarlık uçsuz bucaksız bir park. Daha sonra kaleyi yıkmışlar, yerine yaptıkları binalar önce hapishane olarak kullanılmış, sonra askerlerin eğitim binasına dönüşmüş, en sonunda da okul ve valilik binasına dönüştürmüşler. Parkın girişinde ise Zooloji Müzesi ve Jeoloji Müzesi var.


Arc del Triomf ise 1888 Dünya Fuarı için yaptırılmış son derece görkemli bir giriş kapısı niteliğinde.



Ve oradan koştura koştura uzaklaşarak, beni bekleyen çikolatalara doğru yol aldım. Çikolata Müzesi' nde adamlar bir sürü binanın çikolatadan versiyonunu yapmışlar, ve tabii ki dokunmak yasak !!! Ben dokunmadan ısırabilir miyim diye deneyeyim dedim, 30 cm kala ensemde iki el hissettim, "fazla yaklaşmayın, yoksa ben size daha fazla yaklaşırım" dediğini tahmin ettiğim bir görevlinin müdahelesi neticesinde, müzenin çıkışındaki shoptan ufacık birkaç çikolata almakla yetinmek durumunda kaldım, çok üzgünüm...



Günün son ziyaretini Avrupa' nın en büyük akvaryumuna yapmayı planlamıştık ki, giriş ücretinin 17 € olduğunu duyunca beraber olduğum kişiler vazgeçince, "ben de Pazar günü yalnız gelirim" diyerek geri döndük.

Artık canımız bir şeyler içmek istiyordu, ve bunun için yürürken birden parktan çok güzel müzikler gelmeye başladı. Ben oldum olası Küba ve benzeri yörelerin müziklerini sevmem diye düşünürdüm, ama bu adamları dinleyince bütün bakışım değişti. El Tumbao de Juana isimli bir grup parkta kurdukları ses düzeniyle nasıl keyifli bir konser verdi, anlatamam. Herkes kendi çapında dans ediyor, kimisi yerlerde yuvarlanıyor, ama herkes çok mutlu, herkes çok eğleniyordu.





Konser bitimiyle birlikte artık vakit akşam yemeği vaktidir diyerek Princessa 23 isimli bir restorana girip afiyetle bir güzel yemeklerimizi de yedik, ve sonrasında Barselona gece hayatı...Bu detayları sizinle paylaşmayacağım, çok merak eden olursa, özel olarak konuşuruz :)

- Bitti -

Hasta la vista, baby...

1 yorum:

  1. dostum yaz detayları yaz..
    okuyan okur :)
    olm burası ya hakkaten cok guzel ya da sen cok guzel yazıyorsun...
    2. sı daha kuvvet ve muhtemel...

    go deeper and deeper.
    more sensitive and more real of you..

    YanıtlaSil