15 Ekim 2009 Perşembe

İstanbul - Barselona hattında bir gezgin - Bölüm 1

Ilk günü yazabilmem biraz zaman aldı, zira Avrupa' nın en zengin şehirlerinden biri olan - öyleymiş, burada öyle diyorlar, artık Katalanların burnu büyüklüklerinden midir, bilmiyorum - Barcelona' da - bu arada hemen Ispanyollar gibi konuşmaya başladım diyebilirim, zira c' den sonra gelen e ve i harflerinde peltek ağızlı bir şekilde konuşarak Barselona diyebiliyorum :) - hiçbir yerde wireless internet yok.
Sonunda yalvar yakar bir internet bağlantısı yakaladım da, öyle yazıyorum...

1853 sefer sayılı Türk Hava Yolları uçağı, kendisinden beklenen yavaşlık ve rehavet durumuyla yaklaşık 1,5 saat geç kalkarak, Barselona' ya hepimizin geç varmasına sebep olmaktan dolayı hiçbir utanma ve gücenme duymazken, daha da kötüsü, check-in sırasında exit' te yer bulmaktan ötürü duyduğum sevincin, yerime oturup da 5 dakika sonra yanıma oturacak olan adamın uykuya daldığında başıma geleceklerden haberdar olmamamdan dolayı önce sıkılmaya, sonra sinirlenmeye, en sonunda da sinir bozukluğundan psikopat gibi sadece gülmeye dönüşmesiydi.
Zira adam oturduktan yaklaşık 10 dakika sonra uykuya daldı, çevresindeki 3-4 sıra tüm yolculuk boyunca iptal oldu, tabi yanında oturan ben bu etkiden en fazla etkilenen oldum. Allahtan Steve Jobs şu iPod denen zımbırtıyı yapmış, hayatım kurtuldu walla...

Makdeonya, Arnavutluk, Italya ve Fransa hava sahalarından geçerek Barselona' ya indiğimizde, saatler 12:40' ı gösteriyordu. Pasaport kontrolünden sorgusuz-sualsiz geçip bavulu da aldıktan sonra, "şehir merkezine nasıl inilir acaba ?" sorusuna cevap bulabilmek için bir info desk ararken, sevgi dolu ve yardımsever Ispanyol görevlilerden bu terminalde turist info' nun bulunmadığını, bunun için diğer terminale gitmem gerektiğini öğrenince, içten teşekkür ederek, beni diğer terminale götürecek olan otobüse gittim. Diğer terminale varıp turist info' ya ulaştığımda inanılmaz güleryüzlü Ispanyol kadın gideceğim bölgeyi harita üzerine işaretledi, "şuraı, şurayı mutlaka görün, burada yemek yemeyi unutmayın, aaa şunu da yapın, yapmazsanız ölümü görün" türünden bir sürü şey anlattıktan sonra "haaaa, bu arada hatırlatayım, şehir merkezine sizi götürecek tren  4 dakika sonra kalkacak, yetişmeniz biraz zor, bir sonrakini bekleyeceksiniz, yarım saat sonra" deyince "e be kadın, 10 dakikadır bana anlatıyorsun, ben zaten keşfedecektim ki oraları..." diye kızmamı öneren EGO' ma inat, bu durumu son derece sevgi ve keyif dolu bir şekilde karşılayıp, kadına yardımlarından dolayı teşekkür ettim, ve bekleyeceğimi, bu arada da güzel şehrini haritadan inceleyeceğimi söyleyip oradan ayrıldım.




Yarım saat sonra gelen trene binip, şehir merkezine vardım.



Barselona' da herkes ama herkes motosiklete biniyor. Sokaklar motosiklet dolu, hatta otomobil parkından çok motosiklet parkı var diyebilirim..

1.Bölümü burada bitiriyorum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder